Birkaç harf düştü toprağa
bulutların dilinden: İnsanlar buna “yağmur” dediler...
Gökyüzü konuşmak istedi yerdeki
Adem'le: Belki yalnızlığını bir nebze azaltabilirim, dedi. Adem,
Havva'sız günlerinde Güneş'le konuştu. Üşümedi hiç, çünkü
güneş ona yoldaşlık yaptı. Sonra Ay'la konuştu. Karanlıktan
hiç korkmadı, çünkü Ay da ona yarenlik etti.
Ayakları çok yol tepti Adem'in...
Uzun yürüyüşlerde kuşlar gördü renk renk, ses ses... Dağlar
gördü günün her saati ayrı güzel. Sular gördü mavi, yeşil;
sular gördü uçsuz bucaksız... Toprağı kokladı, bitkilerin
yeşilini sevdi...
Ayakları çok yorulunca bir ağaç
dibine oturdu Adem. Varlığı ve yokluğu düşündü. Tanrı'yı,
cenneti, en sonunda Havva'yı düşündü... Başka kimseyi
bilmiyordu ki Adem... Havva'nın da bu uçsuz bucaksız sahralarda
kendisini aradığını bilmiyordu.
Uzun yıllar geçti, sonunda Adem'le
Havva buluştu. Birlikte olunca her şeyin anlamına vardılar.
Tepelerinde mavilikler, ayaklarında ucu bucağı görünmeyen
toprak... Ağaçlara ağaç demeyi, dağlara dağ demeyi öğrendiler.
Toprağın bir anne şefkatiyle yaratıldığını öğrendiler.
Sonra göklerin hırçın tabiatini gördüler; bir gülümsüyor,
bir asabileşiyordu... Dalgaları dinlediler, rüzgarın ve yağmur
damlalarının şarkısına el çırptılar...
Bize gelene kadar milyonlarca Adem
ile Havva var oldu. Hepsi de bu dünyaya ayak izlerini bıraktı. Ayak
izleri ki zamanın çentikleridir; saniye saniye, dakika dakika, saat
saat, gün gün... Yıllar boyunca, asırlar boyunca...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder