Çocukluğumda gördüğüm rüyalar ne
kadar gerçekçiydi... İnanmamdan dolayıydı belki de gece
düşlerine. Ne korktum, ne de altımı ıslattım çocukken... Ama
büyüdükçe gözlerim ıslandı geceleri; korkudan değil,
yalnızlıktandı...
Düzlükte koşan bir at gördüm
rüyamda dün gece. Yelelerini zafer sarhoşluğuyla savuruyordu,
rüzgara nazire yaparcasına. Sonra, yanan bir ateş gördüm
rengarenk. Çıkan dumanlar kuşa dönüşüyordu. Gökyüzünü
binbir renkli kuşlar donatmıştı. Ve ben tüm bu olanların
ortasında duruyordum...
Bırakın da beni uyuyayım... Hiç
uyanmasam keşke bu tatlı rüyadan. Sonsuza dek çocuk kalsam ve
görsem tatlı rüyalar...
Bırakın da uyuyayım... Ama
bırakmazsınız ki... Allah'ın cezası her gün daha da büyütür
bizi ve salar gerçeklerin koynuna. Yetişkin insanlar olarak
hakkımız yoktur rüya dilenmeye. Sekiz saatlik uykumuz artık
yalnızca bir zorunluluktur. Çalışmamız gerekir, yaşamamız
gerekir... Çalıştırırlar ama rüya görmeyi de yasaklarlar...
Hayal kurmak zaten imkansızlaşmıştır...
Gerçekten ne zaman dinleneceğiz
biz... Zavallı biz... Kendi medeniyetimizi kendi başımıza dert
diye yaratan biz: İnsanoğlu... Ne zaman gerçekten dinleneceğiz
biz? Ne zaman rüya görmeye vakit bulacağız? Ve ne zaman
hayallerimiz suç olmayacak başkalarına?
Beni öldüğümde geçmiş zamanın
toprağına gömün. Tüm o unutulan tarihle birlikte yok olayım.
Belki o zaman hatırlanmam ve rahatsız edilmem...
Beni unutulmuş çağların bağrına
gömün...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder