Bir köprüden geçiyoruz; ne başı ne
sonu belli...
Kocaman taşlar dikmişler iki
yanımıza; sütun desem değil, mezartaşı desem değil... Geçit
resmini andırıyor bu yürüyüş. Köprünün iki yanından görünen
deniz kudurmuş; dalgalar yakalasa bizi yutacak!
Bir rüyaydı belki huzur; şiirlere
tema yaptığımız... Bir hayaldi belki o uzak ülkeler... Ama
efsunlanmıştı bir kere bu başlar, dönemezdi bir daha geriye...
İlerledik, daha da ilerledik karanlıkta; o isimsiz yerlere...
Bir resim görüyorum yağlıboya;
yemyeşil bozkırda hayalden atlılar... Binicisi kim? Sen miydin
yoksa dağlara hücum eden son atlı? Sen miydin yoksa kızıl
günbatımlarına ferman taşıyan son ulak? Bilemeyeceğim...
Yalnız, şunu bileceğim: “İyi
adamlar, iyi atlara bindiler ve gittiler...”
...
Ve sen de gittin atlayıp rüzgarın doru atına bir Aralık vakti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder