VBB

10 Eylül 2013 Salı

Kambur şairin itirafları...




   Her birimiz, boş birer sayfayız bu hayatta. Her gelen bir şeyler yazmaya kalkıyor renk renk kalemleriyle...
 
   Ailelerimiz bizi olmadığımız kadar büyütüyorlar düşlerinde; biz onların olamadıklarıyız... Sonra tatminsiz toplum mühendisleri alıyor ele; evirip çevirip bir şekle getirmeye çalışıyorlar. Kimimiz istenilen şekli alıyor, kimimiz almıyor... Şekli tutturulamayanlar çürüğe çıkıyor; doğru toplum dışına...
 
   Annemizin gözünde daima en güzeliz; işte buna güvenebilirsiniz... Bir annenin gözünde “Notre Dame'ın Kamburu” ile “Esmeralda” arasında bir fark yoktur; ikisi de evlattır.
 
   Dışarıda ise “kambur”lar hiç sevilmez. Toplumun sırtında ağırlık olan herkes defedilmelidir. Bu yüzden şairler doğmuştur toplumlarda. İnsanların “norm”larına uyamayan, başka tiplerdir onlar... Ne sevilirler ne sevmelerine izin vardır. Çünkü onlar, yalnızca uzaktan bakmak zorundadırlar. Yakına gelince düzeni bozacaklardır: Yukarıda, ipleri tutan ellerin düzenini...
 
   Yıllarca emek verilir bize; öğretmen, doktor, asker olmamız için okullarda okuturlar. Öğretmen olup yukarıdakilerin istediği renkte kağıtlar boyarız. Doktor olup yırtılan kağıtları onarırız. Asker olup kağıtları ve kalemleri koruruz.
 
   Şairler ise yalnızca yazar; hayallerini... Başkalarına hayal kurmak yasaktır, çünkü akıllı inan hayal kurmaz. Hayal kurmak delilerin işidir; aynı kendi kendine konuşmak gibi...
 
   Zaten şairlik de delilik değil midir? Şairler de kendi kendilerine konuşur. Kimsenin umursamayacağı, kimsenin okumayacağı şeyler yazarlar... Bu da kendi kendine konuşmak değil midir?
 
   Her satır, kayıp bir zamana yollanan mesajdır. Ne zaman, kim tarafından okunacağı bilinemez. Elbet bir gün birileri onu bulacaktır. O zamana kadar şair de deli olarak görülmeye mahkumdur; ta ki kelimeler, birisinin beyninde ışıkları yakana kadar...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder