Yazmayı yeni öğrenmiş bir çocuk
gibi yazıyorum her yere... Ne yazdığımın bir önemi yok aslında;
sadece öylesine karalıyorum... En başta da adımı yazıyorum ilk
öğrendiğim şekliyle.
Alfabelerin bir önemi var mı? Fark
var mı aralarında? Bir çocuk hevesiyle karalarken boş kağıtları,
yalnızca ben varım kendi evrenimde. Diller, harfler, alfabeler
yok... Kurallar, sözlükler, öğretmenler yok... Yalnızca bir
kurşun kalem var dilimin ucunda, durmadan yazan...
Bulutlara kuşlar çiziyorum. Sonra
da altlarına “kuş” yazıyorum; ne olduklarına iyice emin
olayım diye... Evlerin boş duvarlarına pencere çiziyorum.
Altlarına da “pencere” yazıyorum; çocuklar perdeleri aralayıp
da sokağı izlesin diye... Boş arsalara yemyeşil ağaçlar
çiziyorum. Belki bir baba gelir de dallardan birine salıncak kurar
ipten. Bir çocuk sallanırken yaşar gerçekten çocukluğunu...
Bomboş gözlerle baktığımız bu
dünyaya, bir anlam katabilmek için yazıyorum. Her önemli cümlenin
altını kırmızı kalemle çiziyorum kalınca: En ahmağımız bile
fark etsin diye!.. Belki de sadece geçmişten gelen bir dürtüyle
yazıyorum boş bulduğum her yere. Unutmamak için, unutulmamak
için...
Her yazıcı, tarihin o anını
dondurur sayfaların üstünde. Bu yüzden Tonyukuk, kurtların
çağını kazıdı kayalara unutulmasın diye... Unutmayalım
diye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder