VBB

27 Aralık 2013 Cuma

Umay-Ana




   Kadim bozkırda göz alabildiğine bir boşluk vardır. Ufukta tek bir ağaca, tek bir su birikintisine rastlanmaz. Günlerce yürürsünüz, at koşturursunuz ve en sonunda ufak bir dereyle karşılaşırsınız. Şansınız varsa mevsimlerden bahardır. Çünkü üç mevsim ya kuruyarak ya donarak akmayı bırakan derecik, ancak bu mevsimde çağıldayabilmektedir.
   Bu sevimli derenin hemen solunda ufak bir tepe vardır. Bu tepeye hakim tek bir çınar ağacı, bozkırdaki göçmen kuşlara menzil vazifesi görmektedir. Issız bozkırın bu ücra köşesinde, kervanların bile unuttuğu bu yerde çınarın ne işi vardır? Onu buraya kim, ne zaman dikmiştir? Aslını astarını kimse bilmez. Yalnız hikayeleri anlatılır bu ağacın ve dereciğin. Derler ki:

   Zamanın birinde, yolunu kaybeden bir kervan bu ıssız köşeye düşmüştür. Kervanda, yeni doğum yapmış bir kadın da vardır. Kadıncağızın sütü gelmemekte, çocuğunu emzirememektedir. Ellerini açar, çaresizce Tanrı'ya yalvarır:
   _ Ey ulu Tanrı'm! Sütüm gelmiyor... Bana yardım et... Yavrumu doyurayım, onu yaşatayım...
   Gök-Tanrı, bu ıssız köşede mahsur kalan lohusa kadıncağızın yakarışını duyar. Umay-Ana'yı hemen onun yardımına gönderir. Umay-Ana yeryüzüne çok güzel bir kadın suretinde iner. Upuzun gümüş rengi saçlarıyla, masmavi gözleriyle, incecik kaşları ve uzun boyuyla güzeller güzeli Umay-Ana, kervanın bulunduğu çorak yere varır. Kimse kendisini görmesin diye gece geç vakit kervana yaklaşır. Herkes uyuduktan sonra lohusa kadının çadırına girer. Kadıncağız onu görünce bir an irkilir, telaşa kapılır:
   _ Sen de kimsin?
   Umay-Ana ince ve güzel sesiyle konuşur:
   _ Korkma Gülkonçuy, sana yardım etmeye geldim.
   _ Adımı nasıl bildin? Sen kimsin?
   _ Ben Umay-Ana'yım. Ulu Gök-Tanrı senin yakarışlarını duydu ve beni yardıma gönderdi. Korkmayasın, ben yavrunu doyuracağım.
   Bunları söyleyen Umay-Ana, şefkatle kadının üstüne eğilir ve kucağındaki bebeği kollarına alır. Uzun, beyaz gömleğinin düğmelerini açar. Büyük memelerinden yeni doğmuş yavruyu emzirmeye başlar. Uzunca bir süre bebeği emzirir ve karnını doyurur. Daha sonra çocuğu annesine geri verir. Lakin Umay-Ana'nın memelerinden süt damlamaya devam eder. Bu süt, su gibi saydamdır ve hayli yoğundur. Damlalar sıklaşır, çoğalır; yerde birikmeye ve çadırı doldurmaya başlar. Korkan lohusa kadın teşekkür etmeyi dahi unutarak, bebeğini kucaklar ve kendini dışarı atar. Umay-Ana ise aceleyle önünü ilikler, ayağa kalkar. Tam çadırdan çıkacağı vakit dışarıdan sesler duyar. Kervanın diğer sakinleri uyanmış, kadını ve bebeğini dışarıda görünce yanlarına gelmişlerdir. Umay-Ana, onlara görünmemek için çadırdan dışarı çıkamaz. Ne yapacağını düşünürken hala memelerinden süt akmaya devam etmektedir. İşte o anda, büründüğü insan kisvesinden çıkar ve kanatlanarak göğe yükselir, kaybolur.

   Çadırı kaplayan süt artık dışarı taşmaktadır. Kervandakiler, yükselmekte olan suyu görünce telaşa kapılırlar ve hemen oradaki tepeciğe çıkarlar. Oradan, meraklı bakışlarla olan biteni izlerler. Umay-Ana'nın memelerinden çıkan ve giderek çoğalan süt ise küçük bir dere halini alır. Bu mucizeyi gören kervan sakinleri, şaşkınlıktan lohusa kadını bile unuturlar. Ona soru sormak akıllarına dahi gelmez. Sadece bu mucizevi olayı seyretmekle yetinirler.
   Gün ağarana dek yerlerinden kımıldayamazlar. Sabaha karşı tepeden inmeye cesaret ederler. Şimdi bütün çadırları sular altında kalmış, atları korkup dört yana kaçmıştır. İçlerinden biri cesaret edip bu derenin suyundan içer. Tadı çok güzeldir. İşte bu berrak, temiz dere yıllar yılı "Göksu" adıyla anılmıştır.
   Dereciğin öyküsünü bu şekilde anlatır civardaki yörük ihtiyarları. Peki, oradaki tepenin üstündeki yalnız çınarın sırrı nedir? Bunu kimse doğru düzgün bilmez. Sadece, oranın en ihtiyarlarından olan bilge Aykız Nene, ağacın Umay-Ana'nın saç telinden bittiğini söyler. O böyle inanır. Der ki:

   Umay-Ana gökten indiği gece, ilk bu tepeciğe ayak basmıştır. İndiğinde, gümüş saçlarından tek bir tel toprağa düşmüştür. İşte o tek tel toprağa tutunarak kök salmıştır. Kısa süre sonra da büyüyüp kocaman bir çınar halini almıştır.

   Aykız Nene böyle anlatır torunlarına ve oradan tesadüfen gelip geçen gezginlere, yolculara... Belki gerçek, belki hayal... Ama o civardaki kadınlar, bugün bile Umay-Ana'nın gebe kadınları koruduğuna ve bebeklere sağlık verdiğine inanırlar. Bugün dahi Umay-Ana'dan yardım dilerler ve onun adına adak keserler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder