Yalnızlık en büyük cehennemmiş...
Söylenir, ama yaşanmadan inanılmazmış... Ve yalnızlığın dili
yokmuş; sadece susarmış öylece, yıllarca, ömürlerce...
Yıllar önce ölen ozanlarla sohbet
etmekmiş yalnızlık... Şiirlerini tekrar tekrar okuyup ezberlemek;
sonra unutmak ve bir daha okumakmış... Her mısraya farklı
anlamlar yüklemekmiş yalnızlık... Şairlerinin dahi hayal
edemediği yalnızlıkları yaşamakmış...
Kitap sayfalarından fal açmakmış
yalnızlık... Raftan bir roman çekip yirminci sayfasına bakmakmış
mesela... Kahramanda kendine ait bir şeyler aramakmış; belki
bulmak, belki bulamamakmış... Sayfalar dolusu ihtimal, ama tek bir
sonuç; yalnızlıkmış...
Yalnızlığa pek çok isim
vermişler; en çok tutulanı “ölüm” olmuş... Ölen değil,
ölenle ölen yalnızmış... Ölenle ölünür mü? Elbet
ölünürmüş... Sadece daha yavaş çürürmüş hayattaki
ölüler... Kokusu çok sonra çıkarmış; acısının çıktığı
gibi... Sonra ver elini kabristan: Bir beton çatıdan, mermer çatıya
inkılapmış yani ölüm... Sonra ver elini görünmez kalabalık...
Evet, insan bu dünyada yalnızmış...
Sanmayın ki ölüler kimsesiz, sessiz, sakin... Asıl onların başı
kalabalıkmış; sağda Münker, solda Nekir'miş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder