_ Midem bulanıyor, dedi Tey. Yanında,
kadim dostu Aza vardı. Zorla konuşuyordu: Midem çok bulanıyor...
Başım da dönmeye başladı...
_ Hadi, yapabilirsin! Yapamayacağını
nerden biliyorsun?
_ Yapamam... Daha fazla dayanamam...
Biliyorum işte...
_ Müneccim misin sen? Nasıl
bilebilirsin? Diye alaya almak istedi Aza.
_ Sen Tanrı'nın var olduğunu
nasıl biliyorsan öyle!.. Tey, arkadaşının dindarlığını daima
alaya alırdı. Aza, tüm bu alayları hoşgörüyle karşılar ve
geçiştirirdi aslında. Ama arkadaşı son günlerde çok kırıcı
olmaya başlamıştı.
_ Lütfen, artık kırıcı olmaya
başladın... Hem sakin olsana sen...
_ Kırıcı mı? Şu halimize bak!..
Asıl kırıcı olan senin Tanrı'n!..
Aza, lafın gerisini dinlemeden
kalktı. Arkadaşından birkaç adım öteye çekildi. Durumlarından
o da memnun değildi, lakin katlanmaya çalışıyordu.
Günlerdir yarı aç yarı tok, bir
oraya bir buraya savruluyorlardı. Hangi kapıya gitseler
kovulmuşlardı. Şimdi ise bu boş araziye sığınmışlardı.
Birkaç evsizle birlikte bu izbede yaşamaya çalışıyorlardı. Aza
dayanamadı, arkadaşının yanına çömeldi:
_ Haydi, kalk. Yiyecek bir şeyler
bulmalıyız...
İki arkadaş konuşurken, izbenin
evsizlerinden olan Kepek çıkageldi. Bir baş hareketiyle ikisini de
selamladı. Elindeki torbayı göstererek sırıttı:
_ Bakın, caddede ihtiyarın biri
beleş kitap dağıtıyordu. Sevap mı ne işliyormuş teres!.. Ne
yapalım yani bunları, yiyelim mi? Bunak köpek!.. İnsan bir parça
ekmek dağıtır di mi?
Küfürler savurarak elindeki
torbayı boşalttı. Torbadan birkaç kitap, bir yığın gazete
kağıdı ve birkaç patates yere düştü. Kepek, yine sırıtarak
karşısındakilere seslendi:
_ E, ne bekliyorsunuz lan? Alın şu
kağıtları da ateş yakın. Bu patatesleri manavdan aşırdım.
Ateşte közleyip yiyelim. Ha, bu kıyağımı da unutmayın lan!..
Açlıktan gözünüzün feri sönmüş be...
Bunları söyledikten sonra
beklemeyerek işe kendi koyuldu. Önce gazeteleri tutuşturdu; sonra
ateşe kitap sayfalarından atmaya başladı. Sayfaları büyük bir
keyifle, teker teker yırtıp ateşe bırakıyordu. Adeta açlığını
unutmuş, keyiflenmişti. Ateş harlansın diye, elindeki karton
parçasıyla arada bir yelliyordu.
Aza da Tey de ateşe dalmışlar,
öylece düşünüyorlardı. Kepek etraflarında dönerek müstehcen
fıkralar anlatıyor, kendi kendine gülüyordu. İki arkadaş da onu
duymuyordu. İkisi de kendi alemlerine dalmışlardı. Derken Aza bir
şeyi fark etti. Kepek'in yırtıp attığı sayfalar tanıdık
gelmişti. Kafasını kaldırarak dehşet içinde:
_ Kepek, ateşe attığın kitaplar
neydi?
_ Ben ne bileyim lan! Benim okumam
yazmam yok ki... Kitap işte...
_ İhtiyar adam kitapları
dağıtırken bir şey söyledi mi?
_ Yok... Sadece “Tanrı
sizinledir, Tanrı uludur” gibi şeyler zırvalıyordu! Ben de
aldım iki tane. Önce ikincisini vermedi... Arkadaşıma veririm
birini dedim, inandı salak!..
Aza gözleri dönmüş bir şekilde,
Kepek'in elindeki kitabı çekti aldı. Yırtıla yırtıla yolunmuş
tavuğa dönen kitaba baktı. Sadece arka kapağı ve birkaç sayfası
kalmıştı. Elindekinin ne olduğunu anlayınca dehşete düştü.
Bir ateşte yanan sayfalara, bir de Kepek'e baktı. Kepek hala çürük
dişlerini sergilemekten gurur duyarmış gibi sırıtıyordu.
Gırtlağına bir şey düğümlenir gibi olmuştu. Şimdi sesi zar
zor çıkıyordu:
_ Ne yaptın sen?
_ E? Ne yapmışım?
_ Bunun ne olduğunu biliyor musun?
_ Kitap...
_ Bu, Kutsal Kitap!.. Tanrı'nın
kitabı!.. Hain!.. dinsiz!..
Bunu duyan Kepek, biraz duraklar
gibi oldu. Sonra suratına o sırıtkan ifadeyi takınarak, yılışık
yılışık gülümsedi:
_ E? Ne olmuş yani? Kırk yılın
başı bir işe yaradı işte...
Aza artık duymuyordu. Eli ayağı
boşalmıştı. Arkadaşı Tey'e baktı. Tey ise bu olanlara hiçbir
tepki vermemişti. Arkadaşının dindarlığını bildiği için,
ona bakarak ne hissettğini çıkarmaya çalışıyordu. Sonra ayağa
kalkıp kadim dostu Aza'nın elini tuttu:
_ Aza, kendine gel. Bu sadece bir
kitap. Hem bu salağın okuması yokmuş ki... Yani bilerek yapmadı
işte. Yanlışlıkla oldu. Kazaydı...
Kepek ise hiç istifini bozmadan
itiraz etti:
_ Yo!.. okumam yok ama anlarım yine
de... Bunun ne olduğunu anlamıştım zaten. Hem ne olmuş? Ben
Tanrı'ya inanmam ki... İnanmadığıma göre, onun kitabını
yakmamda bir sakınca yok. Hem demek ki çok satmıyordu. Baksana
sokakta millete bedava dağıtıyorlar!..
İşte bu, bardağı taşıran son
damlaydı. Aza'nın gözlerini kan bürümüştü. O an, kendini
kafirlerin üstüne atılan din savaşçısı gibi hissetmişti. Bir
hamlede Kepek'in boynuna sarıldı, sıktı, sıktı... Tey orada
olmasa ve müdahale etmese, belki de öldürecekti. Neyse ki, yüzünün
rengi atmaya başlayan Kepek'i Aza'nın dindar pençelerinden
kurtarmıştı. Serbest kalan Kepek, avazı çıktığı kadar
bağırmaya başladı:
_ Yetişin!.. Kimse yok mu!..
Yetişin!.. Boğuyorlar beni ulan, nerdesiniz?
Kepek bağırınca, izbenin diğer
sakinleri kovuklarından çıktılar. Hepsi de ne olduğunu anlamaya
çalışıyordu. Kepek, küfürler savurarak durumu anlatmaya
çabalıyordu.
O bağırdıkça, kalabalıkta bir
hareketlenme başladı. Nereden baksan sekiz on kişiydiler. Hepsi de
Aza ile Tey'in üstüne çullandı. Kimisi yumrukluyordu, kimisi
tekme atıyordu. Kepek hızını alamayıp eline geçirdiği sopayla
Aza'yı hırpalamaya başlamıştı. İki kadim dost, çok sağlam
bir kötek yiyorlardı. İzbenin gediklilerinden, aralarında en
yaşlıları sayılan Orak bağırdı:
_ Yeter be, adamları
geberteceksiniz! Sonra leşleri başımıza kalacak! Beni
aynasızlarla muhatap etmeyin... Yeter dövdüğünüz, atın şunları
uzak bir yere...
İzbenin sakinleri, Orak'a itaat
ederdi. Pestilleri çıkmış Aza ve Tey'i sürükleye sürükleye
izbeden çıkardılar. Birkaç sokak ötedeki terk edilmiş arsaya
bıraktılar.
İki talihsiz dost, bir zaman sonra
kendilerine geldi. Birbirlerine baktılar. Konuşamıyorlar, yerde
öylece yatıyorlardı. Aza:
_ Lanet domuzlar! Lanet dinsizler!
_ Öf!.. Hala mı konuşuyorsun
ulan!.. Senin ağzını yırtmadılar mı?
_ Ah... Of off... Birkaç kemiğim
kırıldı galiba...
Aza, yattığı yerden zar zor
doğrularak arkadaşına baktı:
_ E? Şimdi ne yapacağız?
_ Ne mi yapacağız? Ne bileyim be!
O çok güvendiğin Tanrı'na söyle de bize yardım etsin, ha!..
Aza, arkadaşının alayını
duymazdan geldi. Hem belki de haklıydı. Belki de Tanrı uzun
zamandır meşguldü. Belki de onları hiç umursamamıştı...
Düşünmemeye çalıştı. Şimdi içinin derinliklerinde, daha önce
hiç hissetmediği bir duygu vardı. Bu isyan mıydı? Hayır...
Öyleyse neydi? Ahlayıp oflayarak olduğu yere yığıldı.
Kımıldamamaya, hatta düşünmemeye çalıştı. Gözlerinden sıcak
sıcak yaşların döküldüğünü hissetti. Yaşlar, kan ve tere
bulanmış suratında kanallar açarak yanaklarına süzülüyordu.
Çocukluğundan beri ilk defa ağlıyordu. Sessiz sessiz, derinden
derinden ağlıyordu. Ağladı, ağladı... O kadar sessiz ve
derinden ağlıyordu ki, yanı başında uzanan kadim dostu Tey dahi
duymuyordu.
Ağladı, ağladı... Aslında, ne
yediği dayağa ne incinen gururuna ne de acıyan kemiklerine
ağlıyordu. O sadece, inancından bir saniye bile şüphe etmiş
olmasına ağlıyordu...
Betway casino no deposit bonus codes and codes
YanıtlaSilHere's the best Betway casino 고양 출장마사지 no deposit bonus 평택 출장안마 codes. No bonus codes at Betway for 2021. Find the best 제주도 출장샵 Betway bonuses, bonus codes, bonus 전라남도 출장샵 codes, 천안 출장마사지