VBB

16 Aralık 2013 Pazartesi

karanlıktan sonra...




   _ Midem bulanıyor, dedi Tey. Yanında, kadim dostu Aza vardı. Zorla konuşuyordu: Midem çok bulanıyor... Başım da dönmeye başladı...
   _ Hadi, yapabilirsin! Yapamayacağını nerden biliyorsun?
   _ Yapamam... Daha fazla dayanamam... Biliyorum işte...
   _ Müneccim misin sen? Nasıl bilebilirsin? Diye alaya almak istedi Aza.
   _ Sen Tanrı'nın var olduğunu nasıl biliyorsan öyle!.. Tey, arkadaşının dindarlığını daima alaya alırdı. Aza, tüm bu alayları hoşgörüyle karşılar ve geçiştirirdi aslında. Ama arkadaşı son günlerde çok kırıcı olmaya başlamıştı.
   _ Lütfen, artık kırıcı olmaya başladın... Hem sakin olsana sen...
   _ Kırıcı mı? Şu halimize bak!.. Asıl kırıcı olan senin Tanrı'n!..
   Aza, lafın gerisini dinlemeden kalktı. Arkadaşından birkaç adım öteye çekildi. Durumlarından o da memnun değildi, lakin katlanmaya çalışıyordu.

   Günlerdir yarı aç yarı tok, bir oraya bir buraya savruluyorlardı. Hangi kapıya gitseler kovulmuşlardı. Şimdi ise bu boş araziye sığınmışlardı. Birkaç evsizle birlikte bu izbede yaşamaya çalışıyorlardı. Aza dayanamadı, arkadaşının yanına çömeldi:
   _ Haydi, kalk. Yiyecek bir şeyler bulmalıyız...

   İki arkadaş konuşurken, izbenin evsizlerinden olan Kepek çıkageldi. Bir baş hareketiyle ikisini de selamladı. Elindeki torbayı göstererek sırıttı:
   _ Bakın, caddede ihtiyarın biri beleş kitap dağıtıyordu. Sevap mı ne işliyormuş teres!.. Ne yapalım yani bunları, yiyelim mi? Bunak köpek!.. İnsan bir parça ekmek dağıtır di mi?
   Küfürler savurarak elindeki torbayı boşalttı. Torbadan birkaç kitap, bir yığın gazete kağıdı ve birkaç patates yere düştü. Kepek, yine sırıtarak karşısındakilere seslendi:
   _ E, ne bekliyorsunuz lan? Alın şu kağıtları da ateş yakın. Bu patatesleri manavdan aşırdım. Ateşte közleyip yiyelim. Ha, bu kıyağımı da unutmayın lan!.. Açlıktan gözünüzün feri sönmüş be...
   Bunları söyledikten sonra beklemeyerek işe kendi koyuldu. Önce gazeteleri tutuşturdu; sonra ateşe kitap sayfalarından atmaya başladı. Sayfaları büyük bir keyifle, teker teker yırtıp ateşe bırakıyordu. Adeta açlığını unutmuş, keyiflenmişti. Ateş harlansın diye, elindeki karton parçasıyla arada bir yelliyordu.

   Aza da Tey de ateşe dalmışlar, öylece düşünüyorlardı. Kepek etraflarında dönerek müstehcen fıkralar anlatıyor, kendi kendine gülüyordu. İki arkadaş da onu duymuyordu. İkisi de kendi alemlerine dalmışlardı. Derken Aza bir şeyi fark etti. Kepek'in yırtıp attığı sayfalar tanıdık gelmişti. Kafasını kaldırarak dehşet içinde:
   _ Kepek, ateşe attığın kitaplar neydi?
   _ Ben ne bileyim lan! Benim okumam yazmam yok ki... Kitap işte...
   _ İhtiyar adam kitapları dağıtırken bir şey söyledi mi?
   _ Yok... Sadece “Tanrı sizinledir, Tanrı uludur” gibi şeyler zırvalıyordu! Ben de aldım iki tane. Önce ikincisini vermedi... Arkadaşıma veririm birini dedim, inandı salak!..

   Aza gözleri dönmüş bir şekilde, Kepek'in elindeki kitabı çekti aldı. Yırtıla yırtıla yolunmuş tavuğa dönen kitaba baktı. Sadece arka kapağı ve birkaç sayfası kalmıştı. Elindekinin ne olduğunu anlayınca dehşete düştü. Bir ateşte yanan sayfalara, bir de Kepek'e baktı. Kepek hala çürük dişlerini sergilemekten gurur duyarmış gibi sırıtıyordu. Gırtlağına bir şey düğümlenir gibi olmuştu. Şimdi sesi zar zor çıkıyordu:
   _ Ne yaptın sen?
   _ E? Ne yapmışım?
   _ Bunun ne olduğunu biliyor musun?
   _ Kitap...
   _ Bu, Kutsal Kitap!.. Tanrı'nın kitabı!.. Hain!.. dinsiz!..
   Bunu duyan Kepek, biraz duraklar gibi oldu. Sonra suratına o sırıtkan ifadeyi takınarak, yılışık yılışık gülümsedi:
   _ E? Ne olmuş yani? Kırk yılın başı bir işe yaradı işte...

   Aza artık duymuyordu. Eli ayağı boşalmıştı. Arkadaşı Tey'e baktı. Tey ise bu olanlara hiçbir tepki vermemişti. Arkadaşının dindarlığını bildiği için, ona bakarak ne hissettğini çıkarmaya çalışıyordu. Sonra ayağa kalkıp kadim dostu Aza'nın elini tuttu:
   _ Aza, kendine gel. Bu sadece bir kitap. Hem bu salağın okuması yokmuş ki... Yani bilerek yapmadı işte. Yanlışlıkla oldu. Kazaydı...
   Kepek ise hiç istifini bozmadan itiraz etti:
   _ Yo!.. okumam yok ama anlarım yine de... Bunun ne olduğunu anlamıştım zaten. Hem ne olmuş? Ben Tanrı'ya inanmam ki... İnanmadığıma göre, onun kitabını yakmamda bir sakınca yok. Hem demek ki çok satmıyordu. Baksana sokakta millete bedava dağıtıyorlar!..

   İşte bu, bardağı taşıran son damlaydı. Aza'nın gözlerini kan bürümüştü. O an, kendini kafirlerin üstüne atılan din savaşçısı gibi hissetmişti. Bir hamlede Kepek'in boynuna sarıldı, sıktı, sıktı... Tey orada olmasa ve müdahale etmese, belki de öldürecekti. Neyse ki, yüzünün rengi atmaya başlayan Kepek'i Aza'nın dindar pençelerinden kurtarmıştı. Serbest kalan Kepek, avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:
   _ Yetişin!.. Kimse yok mu!.. Yetişin!.. Boğuyorlar beni ulan, nerdesiniz?

   Kepek bağırınca, izbenin diğer sakinleri kovuklarından çıktılar. Hepsi de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kepek, küfürler savurarak durumu anlatmaya çabalıyordu.
   O bağırdıkça, kalabalıkta bir hareketlenme başladı. Nereden baksan sekiz on kişiydiler. Hepsi de Aza ile Tey'in üstüne çullandı. Kimisi yumrukluyordu, kimisi tekme atıyordu. Kepek hızını alamayıp eline geçirdiği sopayla Aza'yı hırpalamaya başlamıştı. İki kadim dost, çok sağlam bir kötek yiyorlardı. İzbenin gediklilerinden, aralarında en yaşlıları sayılan Orak bağırdı:
   _ Yeter be, adamları geberteceksiniz! Sonra leşleri başımıza kalacak! Beni aynasızlarla muhatap etmeyin... Yeter dövdüğünüz, atın şunları uzak bir yere...

   İzbenin sakinleri, Orak'a itaat ederdi. Pestilleri çıkmış Aza ve Tey'i sürükleye sürükleye izbeden çıkardılar. Birkaç sokak ötedeki terk edilmiş arsaya bıraktılar.

   İki talihsiz dost, bir zaman sonra kendilerine geldi. Birbirlerine baktılar. Konuşamıyorlar, yerde öylece yatıyorlardı. Aza:
   _ Lanet domuzlar! Lanet dinsizler!
   _ Öf!.. Hala mı konuşuyorsun ulan!.. Senin ağzını yırtmadılar mı?
   _ Ah... Of off... Birkaç kemiğim kırıldı galiba...
   Aza, yattığı yerden zar zor doğrularak arkadaşına baktı:
   _ E? Şimdi ne yapacağız?
   _ Ne mi yapacağız? Ne bileyim be! O çok güvendiğin Tanrı'na söyle de bize yardım etsin, ha!..

   Aza, arkadaşının alayını duymazdan geldi. Hem belki de haklıydı. Belki de Tanrı uzun zamandır meşguldü. Belki de onları hiç umursamamıştı... Düşünmemeye çalıştı. Şimdi içinin derinliklerinde, daha önce hiç hissetmediği bir duygu vardı. Bu isyan mıydı? Hayır... Öyleyse neydi? Ahlayıp oflayarak olduğu yere yığıldı. Kımıldamamaya, hatta düşünmemeye çalıştı. Gözlerinden sıcak sıcak yaşların döküldüğünü hissetti. Yaşlar, kan ve tere bulanmış suratında kanallar açarak yanaklarına süzülüyordu. Çocukluğundan beri ilk defa ağlıyordu. Sessiz sessiz, derinden derinden ağlıyordu. Ağladı, ağladı... O kadar sessiz ve derinden ağlıyordu ki, yanı başında uzanan kadim dostu Tey dahi duymuyordu.

   Ağladı, ağladı... Aslında, ne yediği dayağa ne incinen gururuna ne de acıyan kemiklerine ağlıyordu. O sadece, inancından bir saniye bile şüphe etmiş olmasına ağlıyordu...


1 yorum:

  1. Betway casino no deposit bonus codes and codes
    Here's the best Betway casino 고양 출장마사지 no deposit bonus 평택 출장안마 codes. No bonus codes at Betway for 2021. Find the best 제주도 출장샵 Betway bonuses, bonus codes, bonus 전라남도 출장샵 codes, 천안 출장마사지

    YanıtlaSil