...
Yüce Tanrım niçin beni içli
yarattın?
Yahut neden kaygısızlar içine
attın?
Derdim yokken niçin bana derman
arattın?
Ben derdimi gösterdiğin dermanda
buldum...
(Ziya
Gökalp – Hayat Yolu)
* * *
Mazi,
sihirli bir kelimedir. Üstünden zaman geçtikçe günahları,
kusurları unutulur ve geriye yalnızca tatlı bir hatırlama
kalır...
Gençler
gelecekle; ihtiyarlar geçmişle yaşar. Bu yüzden ihtiyarların
hayallerinden çok, anıları vardır. Anılarını ceviz bir
sandığın en mahrem köşesinde saklarlar. Orada yaşadıkları
kadar yaşayamadıkları da vardır...
İnsanoğlu,
bu andan memnun olmayınca hemen geçmişe sarılır. Milyonlarca
insanın hayalinde bir Spartaküs vardır. Kimisi ruhunda bir
Kleopatra yaşatır, kimisi Sezar... Kimse gözünün önüne gri
dumanlı, dev beton yığınlarıyla kaplı şehri getirmek istemez.
Her sanatçı ruhta biraz Babil, biraz Atlantis vardır.
Bizden
önce bu toprağa kimler kimler ayak izini bıraktı... Rüzgar, tüm
ayak izlerini sildi lakin anıları götüremedi. Anılar kimi zaman
destanlaştı, kimi zaman masal kahramanlarının ağzında yeniden
dünyaya geldi. Böylece insanlar, binlerce yıl boyunca bu hatıra
parçacıklarından nasiplendiler...
Bizler,
dedelerimizin hayal bile edemeyeceği bir dünyada yaşıyoruz. Buna
rağmen ruhumuz, bedenimize muhalefet ederek hep geçmişe sığınıyor.
Belki
de insanoğlundaki nostalji ihtiyacı hiç bitmeyecek. Ne kadar göğe
çıkıp semaları dolansak da, yerin altına kadar girip dağları
oysak da geçmişin büyüsü peşimizi hiç bırakmayacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder