ressam: Cemal Karslıoğlu |
Gece bir kapıdır;
girmesini bilene açar yeni bir oda.
İstersen kocaman bir köşk olur,
istersen bir gecekondu...
Büyür küçülür,
senin yüreğin ne kadarsa...
* * * * * *
Yalanların kafiyesinde boğuyoruz
çoğu zaman gerçekleri. Sahte hayallerimizi hakikatmiş gibi
süsleyip inanıyoruz. O halde kimse başkasını suçlamasın;
mutsuzluğumuza biziz tek sebep. Biziz, çünkü yalanla başlıyoruz
mutluluğa, sonunda her şey yine yalan oluyor...
Dilimize hakim olabilsek, belki
biraz kafamızı dinleyeceğiz. Ne çare ki dil hep söylemek için
yaratılmış. Dinlemesini hiç bilmeyen, saygısız, nadan...
Zavallı kulaklar, iki kişi oldukları halde, dile söz geçiremiyor.
Dil, yine bildiğini okuyor. Bazen, beyin ile aralarındaki düşünce
bağlantısı kopuveriyor. İşte o zaman vay halimize...
Dilimizin kölesi olmuşuz. O, her
zaman parlak, renkli, cafcaflı şeylerden bahsetmek ister. Renksiz,
soluk gerçekten söz açmaz. Sanki, hiç yaşanmamış şeyleri
seslendirmek için var edilmiştir. Beynin kurduğu en gizli
hayalleri bile hakikatmiş gibi konu komşuya yayar. Dedikoducu,
yalancı ve arabozandır...
Ne mesuttur dilsizler... Zaten
binlerce ses içinde, bir de kendi dırdırlarını dinlemekten
kurtulmuşlardır. Dertlerini dilleriyle değil, hareketlerle
anlatırlar. Bu yüzden onlarda yalan ve gereksiz söz yoktur.
Söyleyecekleri fazla şey olmaz; ihtiyaçları kadar iletişim
kurarlar. “Fazla para haramsız, fazla söz yalansız olmaz”
sözü ne kadar doğrudur...
Bırakın
şimdi konuşmayı... Ne diyecekseniz, kağıtlara deyin. Derdinizi,
dert sandığınız şeyleri, hemen hepsini kağıda dökün. Bakın,
birçoğunu ister istemez sileceksiniz hemen. Çünkü kalem ve
kağıt, lüzumsuz tek bir kelimeye dahi tahammül edemez. Bu yüzden
dilin palavralarını, gereksiz söz kalabalıklarını edebiyatta
göremezsiniz...
Hepimiz,
bir kere olsun konuşmayı bırakıp yazalım. Göreceğiz ki ne
kadar çok sözcük varmış kullanmadan geçtiğimiz. Ne kadar çok
sözcük varmış aslında bizi anlatan, bizi tanımlayan, bizi
tamamlayan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder