VBB

4 Eylül 2013 Çarşamba



   Kaç asırdır uyuyor kayalar?
   Ya bu dağların ruhu nereye gitti?

   Rüzgarın sesi, sonsuz yalnızlığın nefesini de duyururmuş meğer...
   Adını bilmediğim yabanlar arasındayım şimdi; arayanım soranım yok...
   Belki de güneşin son kez görüldüğü yerde aramam lazım huzuru;
   Belki de yürekleri kubbe gibi örten “ger”lerde aramam lazım uykuyu...

   Her nerde isen çık, ey Çingiz'in kayıp ruhu!..
   Bir bozkırlının kısık gözlerinden mi bakıyorsun şafağa?
   Yoksa, o çok özlediğin altın dağlara mı çekildin bir akşam vakti...
   Kayaları neden soluksuz bıraktın? Rüzgarı neden nefessiz...
   Atların gümüş yelelerini kim okşayacak senin gibi?
   Kim dindirecek Selenga'nın dinmeyen yaşlarını?
   Düşlere girer misin bir kış vakti?
   Tan yerinde dedelerimin ruhlarıyla nasıl da at koşturmuştun...
 
   Yalvartma bozkırı, ağlatma nehirleri; çık artık şu balbal yalnızlığından!..
   At sırtındaki Huluku'yu özledi kızıllığı gün doğumunun...
   Gün batımınıysa hiç sorma; çekilmiyor yıldızları saymadan...

   Şimdi; aldılar altımızdan yağız atımızı,
   Kaldık bir meydanda yetim çocuklar gibi...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder