Bir adam var... Günden
güne eriyor... Bir deri bir kemik kalmış ruhu; dayanamaz daha
fazla...
Kasıklarına yediği
tekmelerden sonra yığıldı kaldı olduğu yere, kımıldayamadı...
İniltileri duyulmadı kimse tarafından; zaten duyulsa da bir fayda
etmezdi artık...
Çok geçti yeniden
gençleşmesi için... O son darbeyi yemeyecekti ama... O son darbe,
son can parçasını da kopardı etinden, kemiğinden!..
İnsan yalnız
doğarmış, yalnız ölürmüş... Bu adam yalnız yaşadı; yalnız
ölümü bekliyor...
Doğumunu kimseler
bilmiyor; nerede, ne zaman, nasıl? Tek aşikar olan yalnızlığın
son demi, gözlerimizin önünde...
Akraba, eş, dost;
nerede şimdi? Nerede eski arkadaşları? Hiç mi olmadı seni bir
lahza dahi düşünen!.. Yazık!.. Sana değil; sana bu kaderi layık
görenlere yazık!..
Örselenmiş ruhu,
törpülenmiş duyguları; sonunda bağlanmış dili... Çürük
dişlerinin arasından acıyla karışık iki hece düşüyor
önümüze: “Öyle...”
Bu nasıl kabulleniş,
bu nasıl tevekkül kadere!.. “Öyle” doğmuş, “öyle”
yaşamış, “öyle” ölecek... Hepsi hepsi “işte öyle”...
Gerisi yok...
Çamurlu topuklarını
sürüyerek ilerliyor kaldırımda; sabahın beşi... Hava ayaz...
Son kez kıvrılacak bir köşe arıyor huzurla... Son kez merhamet
dileniyor Tanrı'dan... Son kez bakıyor kirli gökyüzüne... Son
kez titriyor dizleri soğukta...
Huzur ölümde; ölüm
kabullenişte...
Kabullendi o artık
sonunu:
İşte öyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder