Günler burada bir asır gibi geçer;
asırlar göz açıp kapayıncaya kadar...
Kervanların uğramadığı bir
toprağım ben. Tanrı bile halimi hatırımı sormaz. Çiçekler
küsmüş iklimime, yüzyıllardır açmaz... Yağmur uğramaz oldu
yamacıma, rüzgarlar tanımazdan gelir... Güneş bile bir başka
aydınlatıyor yüzümü...
Benim suçum muydu ey Gök-Tengri?
Ben mi yok ettim dev ordularını? Ben mi döktüm Umay Ana'nın
gözyaşlarını? Atlar bir seher vakti göçtü sırtlarında
erleriyle... Sonra çadırlar toplandı, ateşler söndürüldü.
Göğümde dualar duyulmaz, nal sesleri işitilmez oldu.
Göç etti bütün evlatlarım bir
bahar vakti; geride anılarını ve benliklerini bırakarak... Göç
etti en sevimli çocuklarım güneşin battığı topraklara;
arkalarında atalarının mezarlarını ve yaşanmış zaferleri
bırakarak... Gitti en gür yeleli yılkılarım binicileriyle. En
yağız oğullarım, en güzel kızlarım gittiler; geriye unutulmuş
sözcükler bırakarak...
Tek sırdaşım ala dağlar kaldı.
Unutmayayım, bir de sırdaşım balballar... Onlar ki en ketum
sırlarımı saklar içlerinde. Onlar ki yüzyıllarla beraber
bozkırın rengine bürünmüşler... Irmakların suyunu, gökyüzünün
yağmurunu içmişler.
Sevgili sırdaşlarım; balballar...
Dokunmayın sakın onlara. Onlar ki bütün çağlara bozkırın
gözüyle bakarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder