İnsan ruhu tek bir renk değildir;
renk renktir... İçinde sadece “insan” bulunmaz: “Melek” ve
“Şeytan”ı da barındırır derinlerinde...
Benim ruhum yalnızlığında bir
Haşim olur, aynalardan kaçar... Kızdığında Neyzen gibi sövüp
sayar gelmişe geçmişe... Umutsuz anlarda, Fikret'in “Aşiyan”ı
gibi derinlerdeki sığınağına saklanır ruhum. Yahya Kemal gibi
geçmişe sarılır...
* * * * *
Her insanın ruhunda bir “O Belde”
vardır; kaçıp kurtulmak istediği... Orada, “melal”i anlayacak
dostlar arar insan... Bu dünyada her zaman sürgündür...
Bazen geçmişi yad edersin Mete
Han'ın ordusunda; bazen geleceği kucaklamak istersin “Asım”
adını vereceğin torunlarınla...
Ama ne yaparsan yap, bu günden
kurtulamazsın bir türlü. Kürkçü dükkanına dönersin yorgun,
ama yenik düşmemiş... Sözcüklerini yardıma çağırırsın en
zor anda; kalem hepsine tercümanlık yapar.
Belki de ruhumuzun mihmandarıdır
şiirler. O bilinmeyen, gizli saklı ülkeye götürür bizi... Bize,
kendi ruhumuzu tanıtır bunca asırdan sonra... Pişmanlığı,
Adem'den kalan bir hüzünle getirir gözümüzün önüne. Kabil'in
günahıyla sarsılırız bu çağda bile... Bunca asır sonra, hala
Firavun'dan kaçışımızın belirtisidir ruhumuz: Bazen
çocukçasına, bazen Musa'casına...
Gözlerinize iyi bakın aynalarda.
Gözlerinizde çığlık çığlığa size seslenen bir ruh
göreceksiniz. O ruh ki, tüm unutulmuş geçmişlerle yaşanmamış
geleceklerin toplamıdır...
Son zamanlarda okuduğum en güzel yazı. Tebrik ve teşekkür ediyorum. Yüreğine, kalemine sağlık. Keyifle takip ediyorum.
YanıtlaSilteşekkür ederim:)
Sil