VBB

16 Ekim 2013 Çarşamba

İki öykü...



   Gece, uyku vakti geldi de geçiyor. Gözümü yumdum, rüyaya daldım...


* * * * *


   Bir gün deli bir boran esiyormuş. Ağaçlar yerlerinden sökülmemek için toprağa sımsıkı yapışmışlar. Bütün hayvanlar kovuklarına çekilmiş. Bulutlar, gri gökyüzünde karmakarışık olmuş. Yeşil bir tepenin zirvesinde, yalnız ve ulu bir çınar ağacı varmış. Çınarın dalları yorgun, yaprakları bitkin... Deli boran yavaşlamış, ulu çınara yaklaşıp sormuş: “Ey ulu çınar! Senin yaşın kaç?” Ulu çınar şöyle bir silkelenmiş, dallarını hışırdatarak: “Yaşımı bilmem ama ben toprağa düştüğüm zaman, henüz kişioğlu yaratılmamıştı” demiş. Boran, çınara saygısından esintisini hafifletmiş, yavaşlamış; usulca uzaklara çekilmiş...


* * * * *


   Uzak bir bozkırın, en uzak köşesinde unutulmuş bir ırmak varmış. Yılkı atlar, insanların unuttuğu bu köşeye gelip ırmaktan su içerlermiş. Bir gün, çok uzaklardan buralara göç etmiş bir yılkı sürüsü gelmiş. Sürünün en önünde, yeleleri gümüş gibi parlayan, gözleri şimşek gibi çakan, bembeyaz bir aygır varmış. Aygır, bu zorlu göçün ardından geldikleri diyarı çok beğenmiş. Kişneyerek sürüye; “burada yerleşelim” komutunu vermiş. Sonra da su içmek için, masmavi, gürül gürül akan ırmağın yanına gelmiş. Tam eğilip su içeceği sırada ırmak seslenmiş: “Hoşgeldin yılkı reisi. Nereden geldin? Belli ki çok uzak diyardan geldin.” Yılkı başını biraz geriye çekip ırmağın mavi-beyaz köpüklü sularına bakmış. Sonra cevap vermiş: “Biz, bir zamanlar Çingiz Kağan'ın at koşturduğu uzak bozkırdan geldik ey gök-ırmak!..”

   Irmakla aygır sohbeti koyulaştırmış. Irmak sordukça aygır cevaplamış. Sonunda aygır da bir soru sormak istemiş. Irmak, aygırın soru sormasına izin vermiş. Aygır demiş ki: “Ey ulu gök-ırmak!.. Bunca şey bilirsin, bunca kişi tanırsın. Söyle bana, sen kaç yaşındasın?” Irmak, önce şöyle bir düşünmüş. Sonra, çok eski bir şeyler hatırlamış gibi, bir başka çağlamaya başlamış: “Yaşımı ancak Tanrı bilir. Lakin ömrüme dair ilk hatırladığım şey; ben daha küçük bir derecik iken, Gök-Tanrı bana iki kişi yolladı. Emretti ki, bunları besle, büyüt, yetiştir... Öyle güzel kişiler yap ki, onların soyu acunun en seçkin soyu olsun... İşte o günden sonra ben bu iki kişioğlunu besledim, doyurdum. Sonra ikisi evlendi, çoğaldı, bu havzaya sığmaz oldu. Nice zaman sonra hepsi buradan göçtü gitti. Kişioğulları beni hepten unuttu...” Irmak bunları anlatınca, aygır buranın kutsal bir mekan, ırmağın da kutsal bir ırmak olduğunu anlamış. Karar vermiş ki, bütün bir sürü burada üreyecek ve hepsi, en yüce hakanlara binek olacak derecede yaman atlar olacaklarmış... Irmak da bunu kabul etmiş; yılkıları sularıyla beslemiş, onları yüzyıllarca bağrında saklamış...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder