VBB

27 Ekim 2013 Pazar



   (...)

   Babasının odası gözünün önüne geliyordu. Buraya selamlık da derlerdi. Alçak sedirler ve kalın halılarla döşeli olan bu geniş oda, vişne rengindeki perdeleriyle biraz karanlıkça idi. Duvarlarda iğri ve altın kakmalı kılıçlar, kamalar, piştovlar asılı idi. Hatta bir gün babası bu kılıçlardan birini indirmiş, kınından çıkararak ona birtakım siyah lekeler göstermiş:
   “Bunlar ne, biliyor musun?” diye sormuştu.
   O, ne olduğunu anlamayarak:
   “Çok kirlenmiş, temizletelim...” cevabını vermişti.
   Hala duyuyor gibi oluyordu; o vakit babası gülümsemiş ve büyük eliyle minimini sırtını okşayarak: 
   “Hayır oğlum” demişti, “bunlar kir değil... Bunlar düşman kanı... Bu kılıç bize dedelerimizden kaldı. Babam da, ben de onunla harbe gittik. Bu kılıç yedi muharebe gördü. Üzerindeki düşman kanı en büyük kıymetidir, temizlenmez...”
(...)




(Primo: Türk Çocuğu / Ömer Seyfettin, 1911)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder