VBB

31 Ekim 2013 Perşembe

yosun



   Avdan dönen balıkçı teknelerinin motor sesleri hala kulağımda... Bir akşam serinliğiyle birlikte, denizin tuzunu ve balığın kokusunu da taşırlardı sahile... İskelede balıkçılar, tiryaki akşamcılar ve kediler beklerdi...

   Her yerde zeytin ağaçları... Zeytinler ki gölgelerini toprağa sermişler, sanki uzun zamandır oradalar... Buraya kişilik vermiş; deniz ve balık kokusu, bir de zeytin ağaçları...

   Ne “siren”leri gördüm, ne “fok”ları, ne de “karataş”ını... Sadece adlarını duydum tüm efsanelerin. Burayı bir başka yapan şeydi efsaneleri: Kybele, Beşkapılar, Şeytan Hamamı... Tarihi yıkıntılar arasında oynardık çocukken ve bunların yanında, kendi mitlerimizi de yaratırdık: Kayalara insan sureti verir, kovuklardan ses duyardık... Çocuktuk; dağları daha büyütüp, güneşi daha sarartırdık...

   Ufuktaki ufak tefek adalar, bize uzak gelirdi. Bir kulaçlık kayalıkların bile adı vardı, şahsiyeti vardı... Turistler, tatil tekneleriyle tadını çıkarsa da denizlerin, o adalar hep bizimdi... Kiminin adı yoktu, kiminin adı çok uzun...

   İnsan çocukken, başka bir ufuk aramıyor kendine... İnsan çocukken, kendi oyunlarını yaratıyor kendi evreninde... Bizim oyunlarımız da Ege'liydi biraz, denizliydi, tuzluydu... Sevmesem de balık kokardı, yosun kokardı...

   Ey zaman, hangi zıpkınla vurdun çocukluğumu!.. Hangi balıkçının ağında takılı kaldı geçmişler... Al öyleyse büyüklüğümü; çocukluğumu geri ver...



*   siren: mitolojide denizkızı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder