İnsanlar, içinde binlerce yıllık duvar resimleri taşıyan mağaralar gibidir. Keşfetmek istersen, onun isli, nemli, soğuk ve bilinmeyen derinliklerine dalmaya cesaret edeceksin...
* * *
Daha yarım saat önce tanıdığım,
uzun beyaz sakalıyla, sigara dumanından sapsarı olmuş
bıyıklarıyla, kel kafasıyla bir berduşu andıran ihtiyar söyledi
bana bu sözleri. İki parmağı arasında tuttuğu sigara sanki
yıllardır oradaydı; öyle oturmuştu yerine... Yanında bir şarap
şişesi, olmadı bir kutu bira olsa, tam da bildiğimiz “evsiz
barksız, kimsesiz bilge ihtiyar” imajına cuk oturacaktı.
Sessizliği bozarak beni hiç şaşırtmadı: “Ya evlat, hadi bana
bir köpek öldüren ısmarla da kafam açılsın... Böyle ayık
ayık olmuyor...” Kalktım, dediği neyse aldım getirdim. Bilirdim
çünkü, insan parlak kafayla bilgece herzeler yumurtlayamaz...
Hayatım boyunca hiç alkol
almadığım ve almayı da düşünmediğim için, zihnimin
demlenmesi için geceyi beklerim. Böylece geceleri yumurtlarım -ya
da edebi tabiriyle- yaratırım!.. Ezberim kıt olduğu için
ihtiyarın söylediklerini hemen, cebimden çıkardığım küçük
defterime yazdım. İhtiyar bunu görünce bıyık altından şöyle
bir güldü, ama aldırmadım... Benim çalışma stilim de bu (her
yiğidin yoğurt yemesi falan filan)...
İhtiyar feylesof -ona böyle hitap
edeceğim- şişeyi kafaya diktikçe açıldı. Gözleri uzaklara
daldı gitti. Tırnak kadar kalan sigarasından son fırtı da çekip
attı. Sonra bana dönüp sarhoş lisanıyla, hayat dersleri vermeye
devam etti: “Ben gördüğümden değil, göremediğimden
korkarım... Ben önümde dikilenden değil, arkamdan iş çevirenden
korkarım...” E bunlar da iyiymiş, yaz defterciğe...
İnsan, ihtiyarladıkça
değerlenmek, daha bir ilgi görmek istiyor herhalde. Vücut çaptan
düşünce, insan kendini işe yaramaz sınıfına koyuyor. Belki de
bu yüzden toplum, ihtiyarlara hep bilge ve akıl verici rollerini
biçmiştir. Yoksa sanmayın ki her yaşlıda bilgelik var... Buna
rağmen ne yalan söyleyeyim, laf ebeliği en çok ihtiyarlara
yakışıyor. Onlar da torun torbayı karşısına alıp başlıyor
gençliğindeki maceralarını anlatmaya (hemen inanmayın ha; çoğu
da uydurmadır)...
Bu ihtiyar feylesofta da ne torun
var ne evlat... Yaşayıp gidiyor ömrünün son demlerini. İçip
içip çevresindekilere kusuyor hayat tecrübelerini!.. Kimi zaman
şişenin dibinde arta kalan son halüsinasyonlara, kimi zaman da bu
kıyıya balık tutmaya inen talihsiz olta severlere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder