Ben çocukken, küçük bir sahil
kasabasından ibaretti dünya: Bir tarafı Ege'yle, üç tarafı
dağlarla çevrili... Ben çocukken, ben küçüktüm ve her şey
büyüktü: Dağlar, denizler, binalar, yollar, arabalar, insanlar...
Sonra her şey küçülmeye başladı; gözümde ve gönlümde...
Ben çocukken, denizin kokusu daha
tuzluydu. Denizin balıkları daha lezzetliydi; ben balığı hiç
sevmesem de... Denize girmek, yüzmek, dalmak yegane sporumdu benim.
Kumlardan kale yapmak en büyük hünerim...
Ben çocukken, kar nedir bilmezdim.
Bizim oraya kar uğramazdı pek; hala da uğramaz, nazlanır... Sonra
bir gün, sabah uyandığımızda bembeyaz bir sürprizle
karşılaşmıştık ailecek. Ömrümde ilk ve son defa karla
oynamıştım o gün. Bir daha karla oynamadım hiç; soğuk geldi
bana... Zaten bir sonraki görüşümde de çoktan büyümüştüm;
ne oyun ne kartopu, unutmuştum...
Ben çocukken, yağmur sonraları
yüksek tepelere çıkardık arkadaşlarımla. Yağmur sularının
yukarılardan akışını izlerdik. Yağmur sularından içerdik. Buz
gibi olurdu o sular. Tadından çok, görüntüsü ve akışı güzel
olurdu zaten...
Ben çocukken, büyüyeceğimi hiç
düşünmemiştim. Ben çocukken, o küçük Ege kasabasından
ayrılacağımızı da hiç düşünmemiştim. Sanki sonsuza dek
orada yaşayacaktık... Ama büyüdüm... Ama artık orada
yaşamıyorum...
Küçük sahil kasabaları güzeldir.
Hele çocukken daha da güzeldir...
* Foça için... Belki devam ederim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder