VBB

31 Ağustos 2013 Cumartesi

İnsanız... insan...




   Çocukken, bir şey istediğimiz zaman ağlardık. Gözyaşlarıyla anlatırdık isteklerimizi...
   Sonra büyüdük ve ağlamak yasaklandı bize... Tanrı'ya yakarırken bile ağlayamıyoruz. Neden? Ya gözyaşlarımıza olan güvenimizi yitirdik ya da Tanrı'ya...
   Ağlamak acizlik olarak öğretildi bize. “Erkekler ağlamaz” düsturuyla yetiştirildik.
   Peki kadın ağlar mıydı? Ona da bu hak tanınmadı. Çünkü erkeklerce, kadın zaten yaratılıştan “aciz”di, “küçük”tü... Bir de ağlayarak acziyetini perçinlememeliydi!.. Evladını bile kaybetse, dimdik ayakta durması beklendi ondan...

* * *
   Nankör insanoğlu, kendisine itaat edene “köpek” dedi. İtaat etmeyene ise “nankör kedi”...
   İnsanoğlu, kendisine benzemeyene “insanlık” vasfı yakıştıramadı bir türlü... Ona göre ya “ben” vardı evrende ya “öteki”...
   Kurnazlar “tilki” oldu, saflar “balık”... Akıllılar “cin” oldu, aptallar “kuş beyinli”... Ama insanoğlu bilemedi ki kainat da ona bir sıfat yakıştırmıştı bile; “insan olmak”...

   İnsan olmak; üretmeden tüketebilme hakkını kendinde görebilmekti.
   İnsan olmak; yaratmadan öldürebilme hakkını kendinde görebilmekti.
   İnsan olmak; düşünme hakkına sahip olmak ama düşünmemeyi seçebilmekti.
   İnsan olmak; diğer tüm yaratılmışlara hükmetme cüretini gösterebilmekti...

* * *

   Elimizde sadece ağlama hakkımız kaldı. Bizse, bu hakkı da kendi elimizden alıp yok ediyoruz... Zaten tamamen kapanmış ve görmez olmuş gözlerimizdeki son hayat damlasını da yok ediyoruz!.. İçimizdeki, ruhumuzdaki son yaşları da içimize akıtıyoruz. Dünyadaki cehennemi kendi ruhumuza, derinimize taşıyoruz.


   Haydi, itiraf edelim; kendi kendimizin katili biziz!.. Kendi kendimizin şeytanı biziz!.. Kendi kendimizin çukurunu kazan ve cehennemimizi yaratan biziz!.. Yine biziz... Hep biziz...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder