Her insan, kendinde iki insan
barındırır: Birisi dış bedeninde, diğeri ise ruhunda saklıdır.
İnsanın dışı, içine nazaran
değersizdir. O derece basit ve yüzeysel yaratılmıştır ki
cerrahlar bile üzerinde tanrıcılık oynamaya cüret ederler.
İnsanın içi ise bugüne kadar
asla keşfedilememiş kayıp bir galaksi gibidir. İnsan ruhunda
milyonlarca güneş vardır; kimileri ömrünü tamamlamış ve
sönmüştür, kimileri de hala yaşamaktadır. İnsanın ruhu o
kadar derin ve gizemlidir ki, bu yüzden ona ulaşabilmek, uzayda
seyahat etmekten daha zordur.
Ruhumuza hiç bir makyaj, hiç bir
gençlik iksiri tesir edemez. O, ancak yüksek duygularla, faziletli
bir yaşamla nefes almaya devam edebilir. İşte bu yüzdendir cebi
dolu olan çoklarının ruhundaki ölü gezegen yalnızlığı: Artık
o ruhta hiçbir organizma yaşayamaz.
İnsan ruhunu beslemenin en güzel
yolu ise sanattır. Sanatsız insan, yüksek duygu ve düşüncelere
ulaşamaz. Sanatsız bir beden, içinde “doyurulacak bir mide”den
ibaret bir metabolizmadır.
İnsanın ise evimizin köşesinde
beslediğimiz evcil hayvanlardan farkı olmalıdır. İşte bu fark,
sanatla ortaya çıkacaktır: Ahlak, fazilet, dürüstlük, erdem,
doğruluk...
Bu yüzden değil midir sanatçılar
toplumu yükseltmişlerdir... Bu yüzden değil midir kutsal
kitapların bile dili edebiyata göz kırpacak kadar şiirseldir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder