Bir zamanlar uzak bir
ülkede, hırslı bir genç varmış... Genç, babasını hiç
beğenmez, onun her hareketinde olumsuz ve gülünç bir yan
bulurmuş. Babasının “artık eskimiş olduğunu” düşünür ve
“asla onun gibi olmayacağını” söylermiş... Bu genç, daima
zavallı babasından çok daha akıllı, zengin ve mutlu olacağını
düşünürmüş. Babasının bu hayatta yapmış olduklarını
aşağılar ve tümünü bir hatalar zinciri olarak görürmüş.
Bu hırslı genç
yıllar sonra, aynı babası gibi bir adam olmuş... Babası ölmüş
olmasına rağmen, o sanki bir miras gibi babasının varlığını
devam ettiriyormuş. Tabi farkında olmadan!..
Derken bir gün yanına
kendi oğlu gelmiş ve adama: “Baba, ben senin ve dedemin yaptığı
işi devam ettirmeyeceğim... Ben çok daha zengin ve saygın biri
olacağım. Artık seni terk ediyorum” demiş... Kapıyı vurup evi
terk etmiş...
Yıllar sonra, evi terk
eden oğul geri dönmüş... Baba, hiçbir soru sormadan, dönen
oğluna kızmadan ve onu yargılamadan yanına geri kabul etmiş.
Birlikte ata mesleğini yapmaya devam etmişler...
. . . . .
Böylece nesiller boyu
her oğul babasına isyan etmiş, baş kaldırmış... Babalarına
benzememek için oğullar evlerini terk etmiş. Kaçmışlar, farklı
yerlerde, farklı işlerde vakit harcamışlar... Amma velakin her
oğul, babasına benzemek zorundaymış...
Kendilerini dünyaya
getirmiş bu adamlara ne kadar kızsalar da sonunda onların bir
parçası olduklarının farkına varırlarmış...
... Ve her oğul,
kendisi de baba olduğunda şunu anlarmış: “Dünyanın en
mükemmel babası benim babamdı ve dünyada olabilecek en iyi şey
onun gibi olabilmekti!..”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder