Biz şımarık
çocuklarıydık babamızın;
Tek derdimiz, koşup
oynamaktı bahçelerde...
Bir gün demir dişli
bir canavar girdi düşüncemize ve oynadığımız neyimiz varsa
söktü götürdü...
Yeşilliklerin yerinde
gökdelenler, çocukların yerinde otomobiller bitti.
Otomobiller koşuşmaya
başladı artık oyun alanlarımızda, kendilerince...
Yozlaşmış bahçemize
medeniyet pınarı akmıştı sanki:
Gri duvarlar, gri
yollar, gri gökyüzü, gri çehreler...
Medeniyet çiftliğinin
damızlık işçisiydi artık herkes; anne, baba, çocuklar...
Giyinin renk renk
tulumları!..
Bıyıklı adamlar,
bıyıksız adamlar, güzel kadınlar, çirkin kadınlar, zengin
adamlar, fakir adamlar... Giderler bir aşağı bir yukarı...
İnsan aklı bu ya!..
İndirdik gökteki mağrur tanrıyı, tıktık cam fanusun içine!..
İzledik, alay ettik akşam sabah...
Kazandığımız
kağıtların üstündeki rakamlar değerince sevdiler bizi...
Rakamlar arttıkça
uzadı boyumuz, gürleşti sesimiz...
Sanıyorduk ki dümen
bizim ellerimizde!..
Biz Tanrı'yla, Şeytan
bizimle, Tanrı hepimizle alay ediyordu!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder