VBB

11 Kasım 2013 Pazartesi

yalnızlık soğuktur...



   Üşüyorum... Üstüm başım çiy taneleriyle ıslanmış... Rüzgar, arada eserek kendini hatırlatıyor. Gecenin ayazı tepemde akbaba gibi dikilmiş adeta. Gökteki bulutlar gecenin renginden de koyu, ama yağmur bırakmakta kararsız gibiler... Öylece mıhlanmışlar gökyüzüne...

   Üşüyorum, aslında soğuktan değil; yalnızlıktan... İnsan en çok yalnızlıktan korkar, en çok yalnızlıktan üşür; bilmediğim şey değil... Yalnızlıktan titreyenleri ne sobalar ısıtabilir ne şehrin cayır cayır yanan ışıkları... Sokak köpekleri bir duvarın dibinde büzülsün, kediler aralarında bölüşemedikleri yemek için dalaşsın; evsizler, evden kovulanlar, otelde kalacak para bulamayanlar, nemli park oturaklarında sızsın... Sen onlarla birlikte, ama onlarsız bütün geceyi sokaklarda geçir...

   Ayaklarım yürümekten dermansız düştü. Ayakkabımın içi suyla dolu, parmaklarım büzülmüş halde yolları tepiyorum. Nereye gittiğimin önemi yok. Zaten bütün sokaklar birbirine benziyor... Kaldırımlar her yerde aynı, çöp tenekeleri her sokakta pis kokulu, sokak başları her defasında ıssız... Sevimsiz şehir, geceleri böylece daha da sevimsiz...

   Kendimi, gece kaldırımlarda dolanan şairler gibi hissetmek istemiyorum. Necip Fazıl'ın “Kaldırımlar”ını unutsam, hele Haşim'i hiç okumamış olsam... Otuz beşime geldiğimde Cahit Sıtkı'yı hiç hatırlamasam...

   Tüm okuduklarımı, hatta aklımı da sana vereyim Tanrı'm; sen de bana huzurumu geri ver!.. O saf, temiz, tasasız çocukluk günlerindeki gibi... Okuldan kaçıp parklarda oynamak gibi... Komşu bahçelere girip meyve aşırmak ve yakalanmamak gibi... Ağlamak, sonra niçin ağladığını unutmak gibi...  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder