VBB

6 Kasım 2013 Çarşamba

dilim dilim...



   Acaba doğruları mı söylemeliyim, insanları mı memnun etmeliyim? Düşüncelerim insanları kırar mı? Dilim, beynimin ve yüreğimin konuştuğu lisandan anlar mı?

   Dilim çok açık sözlüdür. Ketum yüreğimin sakladığı her sırrı, fazladan bir cömertlikle dağıtır. O kadar kalın söyler ki inceltemezsin. Bazen o kadar incelir ki; inceldiği yerden kopuverir... Bazen - kendince - doğruyu söyler, bazen de öyle eğilir ki doğrultamazsın...

   Dilim kibarlıktan pek hoşlanmaz; zaten anlamaz da... En bayağı lisanla hitap eder karşısındakine. Yüreğin bütün dertleri, kafanın bütün ağrıları, midenin bütün sancıları hep dilin aymazlığı yüzündendir. Emniyet kilidi olmayan bir tabanca gibidir o; dört bir yana kurşunlarını saçar. Kabzasından tutamazsın; kemiği yoktur çünkü...

   Hep “nefsini terbiye et” derler. Dil söylemese, insanın içindeki kasırgaları kim bilecek? Düşünmek suç değil ya... Lakin dil, dedikoducu mahalle karıları gibi her düşüncemizi yaymaya, en gizli hislerimizi ayyuka çıkarmaya bayılır... Bu yüzden en tehlikeli uzvumuz; ne el ne göz... En tehlikeli uzvumuz dildir...

* * * * *

   “Budur cihanda en beğendiğim meslek: / Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.” diyen Mehmet Akif de dilinden çekmiş midir acaba? Çekmemiş olması imkansız; çünkü dilini yüreğinden geçen doğruları söylemeye alıştırmış. Bu yüzden sözlerine alınan da olmuş, kızan da, lanetler okuyan da...

   Dil, kimileri için silahtır; bazen kendini, bazen milyonları vurur... Dil, kimileri için şiirdir; bazen kendini oyalar, bazen dünyaları mest eder... Dil, kimileri için de Tanrı kelamıdır; anlamı lisanları aşar...

   Dil, hem kurtuluşumuz hem belamızdır. Ah bir kullanmayı öğrenebilsek!..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder