Acaba doğruları mı söylemeliyim,
insanları mı memnun etmeliyim? Düşüncelerim insanları kırar
mı? Dilim, beynimin ve yüreğimin konuştuğu lisandan anlar mı?
Dilim çok açık sözlüdür. Ketum
yüreğimin sakladığı her sırrı, fazladan bir cömertlikle
dağıtır. O kadar kalın söyler ki inceltemezsin. Bazen o kadar
incelir ki; inceldiği yerden kopuverir... Bazen - kendince - doğruyu
söyler, bazen de öyle eğilir ki doğrultamazsın...
Dilim kibarlıktan pek hoşlanmaz;
zaten anlamaz da... En bayağı lisanla hitap eder karşısındakine.
Yüreğin bütün dertleri, kafanın bütün ağrıları, midenin
bütün sancıları hep dilin aymazlığı yüzündendir. Emniyet
kilidi olmayan bir tabanca gibidir o; dört bir yana kurşunlarını
saçar. Kabzasından tutamazsın; kemiği yoktur çünkü...
Hep “nefsini terbiye et” derler.
Dil söylemese, insanın içindeki kasırgaları kim bilecek?
Düşünmek suç değil ya... Lakin dil, dedikoducu mahalle karıları
gibi her düşüncemizi yaymaya, en gizli hislerimizi ayyuka
çıkarmaya bayılır... Bu yüzden en tehlikeli uzvumuz; ne el ne
göz... En tehlikeli uzvumuz dildir...
* * * * *
“Budur cihanda en beğendiğim
meslek: / Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.”
diyen Mehmet Akif de dilinden çekmiş midir acaba? Çekmemiş olması
imkansız; çünkü dilini yüreğinden geçen doğruları söylemeye
alıştırmış. Bu yüzden sözlerine alınan da olmuş, kızan da,
lanetler okuyan da...
Dil,
kimileri için silahtır; bazen kendini, bazen milyonları vurur...
Dil, kimileri için şiirdir; bazen kendini oyalar, bazen dünyaları
mest eder... Dil, kimileri için de Tanrı kelamıdır; anlamı
lisanları aşar...
Dil,
hem kurtuluşumuz hem belamızdır. Ah bir kullanmayı
öğrenebilsek!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder