VBB

21 Temmuz 2014 Pazartesi

rüzgar atlar




kısa öykü



   Güneş ışıklarıyla birlikte ırmak ruhları da uyanır. Sular bembeyaz köpürür. Marallar, vahşi atlar, masmavi sularda yunarlar. Kuşlar, ağaç dallarında sabah şarkılarını söylerler: “Günaydın... Günaydın...” Ormanın ruhları uyanır; ağaçları silkeler. Rüzgarın ruhları uyanır; çimenleri, kuru otları uyarır hafif dokunuşlarıyla...

   Altın Dağ, her sabah selam durur doğan güneşe. Göğsünü gere gere bakar üstten bozkıra. Altın Dağ'ın tepesinde dört mevsim kar vardır. Balasagun'un aksakalları gibi bembeyazdır başı. Binlerce yıldır bilgece yönetir bozkırı.

   Gemsiz, yularsız vahşi yılkılar, Gök Irmak'ın kıyısına kadar koşarlar. Yeleleri ter içinde kalır. Sağrıları alev alev yanar, bacakları titrer. Yine de yılmazlar yol tepmekten, çünkü sonunda mükafat vardır: Gök Irmak'ın buz gibi sularından kana kana içmek, şifa bulmak. İşte, her çiftleşme mevsiminde Gök Irmak'ın kıyısı vahşi atların uğrak yeri olur. Irmağın kuzey yakasında insanlar yoktur. Buraya sadece vahşi at sürüleri hakimdir. Yüzlerce, binlerce toynak, baharda uyanan boz renkli toprağı döver. Kişnemeler, Altın Dağ'ın çam ormanlarına kadar ulaşır. Kayalarda, mağaralarda yankılanır.

* * *

   Derler ki: Bir zamanlar bu bozkır çok kurakmış. O zamanlar burada Gök Irmak akmazmış. Yurdundan göçmek zorunda kalan bir ailenin yolu bu ıssız köşeye düşmüş. Anne ve baba, aç evlatları için endişeleniyormuş. Suları da bitmek üzereymiş. Derken zavallı baba hastalanmış. Bir şafak vakti gözlerini dünyaya yummuş. Bütün aile gözyaşlarına boğulmuş. Çaresizce, babalarını oldukları yere gömmüşler. Herkes umutsuzca gelecek günleri düşünürken, ölen babanın sadık atı Alaturay da mezarın başına eğilmiş, öylece duruyormuş. Adeta sahibinin yattığı yerden kalkmasını bekliyormuş sadık hayvan. Sonunda sahibinin tamamen gittiğini anlayınca, o da içlenip gözyaşı dökmeye başlamış. At o kadar ağlamış ki gözyaşlarından bir ırmak meydana gelmiş. Zavallı hayvan en sonunda dayanamayarak oracığa yığılıp kalmış. Aile, ölen sadık atı da babalarının yanına gömmüş. O zaman bu zamandır bu ırmağa gelen bütün atlar, sudan içtikten sonra başlarını kaldırır ve sahibinin ölümüne dayanamayıp yıkılan sadık Alaturay için dua ederlermiş; tabi kendi dillerince. Irmağın kıyısına yolları düşen oymaklar da mezarı belirsiz o babanın ruhuna dualar gönderirlermiş. Gök Irmak'ın kıyısı adeta ölen adamın ve sadık atının türbesi olmuş.

* * *

   Vahşi atlar, bilinmeyen uzak zamanlardan beri burada buluşurlar. Bu ırmak kıyısında taylarını doğururlar. Bu su, bu toprak, bu hava onları çok güçlü, çok kuvvetli, zinde yapar. Bu diyarda yetişen vahşi atlara hiçbir at denk değildir. Bu toprakların atları rüzgar kadar hızlı koşar, şimşek gibi kişner. Toynakları yerde zelzele etkisi yapar.

   Zamanın en usta kementçileri, en mahir avcıları bile bu atları yakalayamaz. Onlar, adeta efsanevi ataları “Tulpar” gibi kanatlanıp uçarlar. Rüzgarla, bulutlarla, kuşlarla yarışırlar.

   Ey Gök Irmak! Mavi ırmak! Atları, ceylanları, geyikleri, kuşları ve toprağı besleyen kutsal ırmak!.. Sonsuza dek akmaya devam et. Sonsuza dek bu bozkırda bir başına çağılda...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder