kısa öykü
Güneş ışıklarıyla birlikte ırmak
ruhları da uyanır. Sular bembeyaz köpürür. Marallar, vahşi
atlar, masmavi sularda yunarlar. Kuşlar, ağaç dallarında sabah
şarkılarını söylerler: “Günaydın... Günaydın...” Ormanın
ruhları uyanır; ağaçları silkeler. Rüzgarın ruhları uyanır;
çimenleri, kuru otları uyarır hafif dokunuşlarıyla...
Altın Dağ, her sabah selam durur
doğan güneşe. Göğsünü gere gere bakar üstten bozkıra. Altın
Dağ'ın tepesinde dört mevsim kar vardır. Balasagun'un aksakalları
gibi bembeyazdır başı. Binlerce yıldır bilgece yönetir bozkırı.
Gemsiz, yularsız vahşi yılkılar,
Gök Irmak'ın kıyısına kadar koşarlar. Yeleleri ter içinde
kalır. Sağrıları alev alev yanar, bacakları titrer. Yine de
yılmazlar yol tepmekten, çünkü sonunda mükafat vardır: Gök
Irmak'ın buz gibi sularından kana kana içmek, şifa bulmak. İşte,
her çiftleşme mevsiminde Gök Irmak'ın kıyısı vahşi atların
uğrak yeri olur. Irmağın kuzey yakasında insanlar yoktur. Buraya
sadece vahşi at sürüleri hakimdir. Yüzlerce, binlerce toynak,
baharda uyanan boz renkli toprağı döver. Kişnemeler, Altın
Dağ'ın çam ormanlarına kadar ulaşır. Kayalarda, mağaralarda
yankılanır.
* * *
Derler ki: Bir zamanlar
bu bozkır çok kurakmış. O zamanlar burada Gök Irmak akmazmış.
Yurdundan göçmek zorunda kalan bir ailenin yolu bu ıssız köşeye
düşmüş. Anne ve baba, aç evlatları için endişeleniyormuş.
Suları da bitmek üzereymiş. Derken zavallı baba hastalanmış.
Bir şafak vakti gözlerini dünyaya yummuş. Bütün aile
gözyaşlarına boğulmuş. Çaresizce, babalarını oldukları yere
gömmüşler. Herkes umutsuzca gelecek günleri düşünürken, ölen
babanın sadık atı Alaturay da mezarın başına eğilmiş, öylece
duruyormuş. Adeta sahibinin yattığı yerden kalkmasını
bekliyormuş sadık hayvan. Sonunda sahibinin tamamen gittiğini
anlayınca, o da içlenip gözyaşı dökmeye başlamış. At o kadar
ağlamış ki gözyaşlarından bir ırmak meydana gelmiş. Zavallı
hayvan en sonunda dayanamayarak oracığa yığılıp kalmış. Aile,
ölen sadık atı da babalarının yanına gömmüş. O zaman bu
zamandır bu ırmağa gelen bütün atlar, sudan içtikten sonra
başlarını kaldırır ve sahibinin ölümüne dayanamayıp yıkılan
sadık Alaturay için dua ederlermiş; tabi kendi dillerince. Irmağın
kıyısına yolları düşen oymaklar da mezarı belirsiz o babanın
ruhuna dualar gönderirlermiş. Gök Irmak'ın kıyısı adeta ölen
adamın ve sadık atının türbesi olmuş.
* * *
Vahşi atlar, bilinmeyen
uzak zamanlardan beri burada buluşurlar. Bu ırmak kıyısında
taylarını doğururlar. Bu su, bu toprak, bu hava onları çok
güçlü, çok kuvvetli, zinde yapar. Bu diyarda yetişen vahşi
atlara hiçbir at denk değildir. Bu toprakların atları rüzgar
kadar hızlı koşar, şimşek gibi kişner. Toynakları yerde
zelzele etkisi yapar.
Zamanın en usta
kementçileri, en mahir avcıları bile bu atları yakalayamaz.
Onlar, adeta efsanevi ataları “Tulpar” gibi kanatlanıp uçarlar.
Rüzgarla, bulutlarla, kuşlarla yarışırlar.
Ey Gök Irmak! Mavi
ırmak! Atları, ceylanları, geyikleri, kuşları ve toprağı
besleyen kutsal ırmak!.. Sonsuza dek akmaya devam et. Sonsuza dek bu
bozkırda bir başına çağılda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder