- öykü -
Uzaktan kurtlar uluyor, duyuyorum. Ayın
halelerine seslerini ulaştırmak için çabalıyorlar. Sesleriyle
adeta karanlıklar aralanıyor. Ormanın içinde yarasalar selama
duruyor. Ağaçlar zaten bin yıldır nöbette bu ormanda. Yıldızlar,
projektörlerini çevirmişler toprağa...
Kurt sürüsünün lideri yaşlı
erkek, hakimiyetini perçinliyor ulumalarıyla: “Bu orman benim
avlağım! Bu toprak benim toprağım! Bu dağlar benim yaylağım!..”
Karşı tepelerden, başka bir erkek kurt cevap veriyor ulumalarına:
“Sen lidersin... Sürünün efendisisin... Gençliğinde çok av
avladın, çok hayvan öldürdün. Döllerini yaydın dişilere;
onlarca yavru kurt çıkarttın bu bozkıra. Şimdi ihtiyarladın...
Yerini bana bırak. Ey yaşlı kurt, mertçe meydan okuyorum sana!..
Bu gece kapışalım ormandaki toprak açıklıkta... Mavi kayaların
orada...”
Yaşlı kurt kabul ediyor meydan
okumayı. Kurtların yasası böyledir: Meydan okuma geri çevrilmez.
Erkekçe yaşayamayan ölür; kalmaz canı yeryüzünde... Yaşlı
kurt da ömrünü yiğitçe geçirmiş, sürüsünü yönetmiş,
beslemiş. Dişilerini yavrulatmış. Yavrularını kocaman, kuvvetli
kurtlar haline getirmiş. Onun güçlü soyu yayılmış bozkıra,
yeşil ormana, Altan Dağ'ın eteklerine.
Genç kurt, yaşlı kurdun sürüsünün
bulunduğu yere geliyor. Dişilerin hepsinin gözü bu genç erkekte.
Genç kurt güçlü, kuvvetli. Yeleleri aslan yelesi gibi kabarık;
kulakları boğa boynuzu gibi dimdik; kuyruğu hakan kılıcı gibi
sert, dik ve kararlı... Bakışları keskin, vahşi. Bir bakıyor
dişilere; hepsi başlarını eğiyor. Yavrular korkuyla, bir
analarına bakıyor bir genç erkeğe...
Sürünün yeni yetme genç
erkekleri, sürüden ayrılmaya hazır. Bugün yarın ayrılıp kendi
sürülerini kuracaklar. Bundan sonra güçlü olanlar, kendi
döllerini yayacaklar bozkırın düzüne. Yeni yetme kurtlar da bu
genç erkeğe bakıyorlar. Babaları için endişeliler, çünkü
yaşlı kurt dik durmaya çalışsa da artık eskisi gibi kuvvetli
değil.
Genç kurt bütün gücüyle uluyor;
gökler inliyor sesiyle: “Neredesin yaşlı kurt? Neredesin?”
Yaşlı kurt, kayalıktaki ininden çıkıyor. Mavi gözleri çakmak
çakmak, alev alev. Tahtını, böyle genç bir kurda vermeye hiç de
niyetli değil. Hem de kendi sürüsünden bile olmayan bir kurda...
Dişlerini sıkarak bakıyor genç erkeğe. Kulakları, kuyruğu,
bütün kılları dimdik. Serin gecede, iki erkek kurt arasında buz
gibi ölümcül bir rüzgar esiyor. Baykuşlar dallarda pineklemiş
olacak kapışmayı bekliyorlar. Yarasalar ise kanatlarını germiş
uçuyor. Kan emiciler beslenme derdinde; düello umurlarında
değil...
Yaşlı kurt düzlüğe iniyor; genç
kurdun karşısına dikiliyor. Orman elektrikleniyor. Ağaçlarda,
çimenlerde, toprakta bir titreme... Yıldızların bile ışıkları
kısılıyor; onlar da çekiniyor akacak kandan. Kan, muhakkak
sulayacak bu gece bu toprağı. Erkekliğin yasası bu... Kurtluğun
yasası bu: Biri ölmeli; kazanan hükümdar olmalı...
İki erkek kurt da dişlerini
sıkıyor; birbirine hırlıyor. Ağızlarından salyalar akıyor.
Dişleri de gözleri gibi kanlı. Karşılıklı kafa tutuyorlar
böylece. Artık söylenecek söz kalmadı: Bilenmiş gibi sivri
dişler konuşacak; akan kan konuşacak; pençeler konuşacak...
Önce genç erkek saldırıyor.
Fırlıyor yaşlı kurdun üstüne. Kafa kafaya tokuşuyorlar. Genç
kurt, ihtiyarın boynuna dolanıyor; saplıyor kana susamış
dişlerini. Yaşlı kurt, acıyla öyle bir çığlık atıyor ki yer
gök inliyor. Sonra bir hamlede kurtuluyor dişlerin mengenesinden.
Vakit kaybetmeden saldırıyor genç erkeğe; kanlar içinde... “Ben
daha ölmedim, buradayım” dercesine saldırıyor. Yaşlı kurt
tecrübeli; dolanıyor genç kurdun beline. Aldatıyor onu; yatırıyor
yere. Tepesine biniveriyor bir anda. Şimdi sıra onda: Beklemeden
geçiriyor dişlerini genç kurdun boynuna. Rakibinin kanı burnunu,
yüzünü, kulaklarını suluyor sımsıcak... Bu sefer de genç
kurdun iniltileri ormanı dolduruyor.
Genç kurdun gözlerinden yaşlar
boşanıyor. Yaşlı kurdu devirmenin sandığından çetin olacağını
anlıyor. Yaşlı kurdun dişleri nice düşmanını, nice avını
parçalamış. Hepsi kılıçtan keskin, aydan parlak...
Pençeler birbirine geçmiş.
Tırnaklar her ikisinin de sırtını parça parça ediyor. Genç
kurt, kaslarının çevikliği sayesinde kurtuluyor yaşlı kurdun
dişlerinden. Rakibini pençeleriyle itiyor. Birkaç adım geriye
çekiliyor. Şimdi her iki kurt da nefes nefese. Kanları toprağı
suluyor. Akan kanın rengi geceden de kara; geceden de soğuk...
Genç kurt, bir nefeste kendine
geliyor. Yaşlı kurdun üstüne ikinci hamlesini yapıyor. Ortalık
toz duman oluyor; göz gözü görmüyor. Ulumalar, hırlamalar,
inlemeler birbirine karışıyor. Kapışmayı korkuyla izleyen
dişiler bir köşeye sinmiş. Eğik başlarını kaldıramıyorlar
bile. Gözleriyle takip ediyorlar kanlı kavgayı. Sürünün genç
erkekleri ise babalarının durumundan umutsuz; başları eğik
bekliyorlar. Kanun bu: Kapışmaya karışılmaz. Ölen ölür;
kazanan hükümdar olur. Doğanın kanunları, binlerce yıldır
bozkırda bu şekilde sağlanır.
Yaşlı kurt, genç kurdun altında
kalıyor. Pençelerden kurtulmak için çırpınıyor ama nafile...
Yaşlı kasları, bu mücadeleyi daha fazla kaldıramıyor. Sonunda
pes ediyor ihtiyarlamış bedeni. Genç kurt, sivri dişlerini
acımasızca geçiriyor yaşlı kurdun boynuna. Koparıyor
damarlarını; parça parça ediyor. Yaşlı kurdun kanı, kopkoyu
bir iz bırakıyor karanlık toprakta.
Yaşlı kurdun ölüsü yerde öylece
yatıyor. Genç erkek, kayalığın tepesine çıkmış uluyor.
Hakimiyetini bozkıra ilan ediyor adeta. Babalarının kanlı ölüsü,
genç kurtların önünde bir utanç ve yas nişanesi gibi yatıyor.
Çaresiz, belki de vaktinden evvel sürüden ayrılıyorlar. Dişiler
ise korku içinde baş eğiyor sürünün yeni liderine. Onların
kaderi bu: Yeni lider erkeğe sağlıklı kurtlar yavrulamak.
Kadim Kara Orman, kanunlarını
uygulamanın verdiği memnuniyetle sabahı karşılıyor. Ağaçlar
salınarak Altan Dağ'ı selamlıyorlar. Yeni gün, kurt sürüsünün
yeni lideri şerefine daha da parlak doğuyor.
Her şey yerli yerine oturuyor;
binlerce yıldır olduğu gibi. Bir lider ölüyor; başka bir lider
sürüye hükmediyor. Doğanın yasası bozkıra hükmediyor.
Kurtların yasası gerektiği gibi işliyor. Ezeli zamanlardan bu
yana olduğu gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder